Downing Sokağı partileri hakkında uzun zamandır beklenen Sue Gray raporunun yayımlanmasının arifesinde, tarihçi Peter Hennessy, Britanya’daki mevcut siyasi standartları “itidaller öbeği” olarak nitelendirdi. Nihayetinde “iyi adamların doğru olanı yapma” istekliliğine dayanan bir yönetim sistemi alevler içinde yanıyor.
Bu yangının sebebiyse, hükümetin en tepesindeki korkunç kabahatlerin kamuya açık bir şekilde tanımlanıp kanıtlanabildiği halde bu kabahatlerin cezasız kalabildiğinin görülmesi ve baş kabahatlinin “yoluna devam edebilmesi”. Kamuoyunun kelle alma arzusunu karşılamak gerekiyorsa, yetkili birileri kurban olarak sunulabilir. Kamuoyu da görünüşe göre olayı anlıyor ve “yoluna devam ediyor”. Ne de olsa bir hayat pahalılığı krizi var.
Partygate’in ayrıntıları hakkında konuşmaya devam etmek önemsiz ve saplantılı görünse de bu mesele (tıpkı başbakanın genel davranışları gibi) önemli. Uzun zamandır kendimizi tüm dünyaya örnek olduğuna inandırdığımız Britanya demokratik yönetim sistemi ağır hasar aldı. Ve bu sistem sandığımızdan çok daha istikrarsız. Saygı üzerinden işliyor.
Gördüğümüz şeyse sistemin dayandığı kurumlara yönelik sistematik bir saygısızlık. Bunlardan biri, siyasi bir kum torbası haline gelen ve kesinlikle tarafsız olması gereken kamu hizmetleri. Bir diğeri de, bugünün hükümetinden herhangi bir ciddi hesap sormak bir yana, kendisine yalan söylenmemesi gerektiği şartını bile uygulamakta zorlanan parlamentodur.
Bir diğer çok önemli kurumsa kanun. Eskiden buna saygı gösterilmesi genel bir kanıydı. Artık öyle değil. Ve elbette yasaları geçirip başkalarının zorunlu acılar çekmesine neden olurken bu yasaları daha sonra şahsen ve gamsızca görmezden gelmekten daha küçümseyici pek az eylem var. Vicdani ret veya yasadışı protestolar yoluyla yasalara karşı gelen kişiler her zaman olmuştur (Dolaşım Hakkı işgalcilerine katılmaya hayli istekliyim). Ne var ki kişisel çıkar veya kendini şımartma gibi nedenlerle yasayı göz ardı etmek farklı ve zararlıdır.
Demokratik çöküş göreceli bir durum. Başkan Trump ve partisinin bir dokunulmazlık kültürü oluşturmuş gibi göründüğü ABD benzeri yarı demokrasilerin ileri düzeyde çürümesine henüz ulaşmadık. Ya da Hindistan’da gangsterlerin seçimle devleti ele geçirip suçlarının cezasız kalmasını sağladığı bazı eyaletler gibi. Ya da politikacıların hükümetin ganimetlerini bölüştüğü Lübnan benzeri umutsuz vakalar gibi. Bu aşırı uçlar bizim istikametimiz hakkında uyarı işareti işlevi görmeli.
Demokratik çürümeyi tersine çevirmek epey zor. Bir adım davranış standartlarını resmileştirerek sistemin “iyi adamlara” ve onların edep duygusuna olan bağımlılığını azaltmaktır. Yazılı bir bakanlık kanunu var fakat nihayetinde bunu uygulamak başbakana bağlı. Parlamenterlerin harcamalar, kazançlar ve libido kullanımı gibi konulardaki davranışları yasaların kontrolü altına giderek daha fazla giriyor. Ne var ki bunun uygulanması bu durumda da diğer siyasilere ve liderlerinden biri başbakan olan partilerine bağlı. Balık baştan kokar.
Diğer bir yolsa, siyasi sorumluluğu daha yüksek dürüstlük ve uzmanlık standartları uygulayabilecek siyasetçi olmayan kişilere vermek. Bu, 1990’larda quango’ların (Quasi-NGO, kısmen hükümetin kontrolünde bulunan veya hükümet tarafından fonlanan sivil toplum kuruluşları -çn.) ve hükümet dışı varlıkların çoğalmasının arkasındaki mantıktı. İngiltere Merkez Bankası para politikasının bağımsız kontrolünü savunduğum önemli bir örnek. Bununla birlikte, skandal ve kendini beğenmişlikten kaçınmak için politikacıların tüm kararlardan çıkarılması gerekiyorsa, ne kadar demokrasi kaldığını merak etmeye başlıyorum.
Geri dönmenin iki ana yolu var. Bunlardan biri örneklerden geçiyor. Diğer tüm “gate”lerin babası olan Watergate skandalından sonra Nixon döneminin yolsuzluğu ve suçluluğu halefi liderler tarafından büyük ölçüde telafi edildi. Gerald Ford ve Jimmy Carter hiçbir zaman büyüklük mertebesine yükselmedi ama Amerikan demokrasisinin kurumlarına saygı duyan düzgün, dürüst kişilerdi. Başkan Biden da aynı kurtarma eylemini gerçekleştirmeye çalışıyor ama çok geç olabilir.